Hayvanlar Tarafından Büyütülen 8 İnsan ve Öğrettikleri


İnsan sosyal bir canlıdır. İnsanlarla beraber büyümeli, insanlarla beraber yaşamalı… İnsandan uzak olan sosyal olmayan çocuklar nasıl büyür?

İnsanların doğada yalnız başlarına yaşayıp yaşayamayacakları hep merak konusu olmuştur. Doğduğu andan itibaren doğada yalnız başına yaşayan insanların anlatıldığı pek çok roman ve öykü yazılmış, filmler çekilmiştir. Bazıları gerçek bazıları da efsanedir. Hazırladığımız listede her iki türden yaşanmışlıklar bulacaksınız.

Kamboçya’nın Orman Kızı

Rochom P’ngieng 1989’da henüz 8 yaşındayken Kamboçya’da ailesinin mandalarını otlatırken kayboldu ve bir daha kendisinden haber alınamadı. Bu süre boyunca vahşi hayata uyum sağladı ve hayatta kalmayı başardı. 18 yıl sonra çıplak ve kirli halde, maymun gibi yürüyerek ortaya çıktı. İnsanlar arasında sadece 3 yıl yaşayabilen genç kız, sonunda geldiği ormana geri kaçtı.

Uganda’lı Maymun Çocuk

4 yaşındayken annesinin, babası tarafından vahşice öldürüldüğüne şahit olan John Ssebunya ormana kaçar. 1991 yılında yakalanana kadar birçokları tarafından ormanda bir grup kadife maymun ile birlikte yaşadığı defalarca rapor edilir. Bilim insanlarına göre John, kadife maymunları taklit ederek yiyicek bulmasını öğrenmiştir. Ve zamanla sürünün de bir parçası haline gelmiştir. Bulunduktan sonra bir yetimhaneye yerleştirilen John’a nasıl konuşacağı ve hatta şarkı söyleyeceği öğretilir.

Aveyron’lu Victor

Fransa’da 1797’de bir ormanda bulunur. Bulunduğunda 12 yaşlarındadır ve bu yaşa kadar ormanda yalnız olarak yaşamıştır. Victor yakalandıktan kısa süre sonra kaçar. Daha sonra tekrar yakalanır.. Konuşa becerisi yoktur. Sadece hırıltı çıkarabiliyordur. Gerek yiyecek tercihleri gerekse vücudundaki yara izleri onun yaşamının önemli bir kısmının vahşi ortamda geçirdiğinin kanıtıdır.

Daha sonraları Paris’e getirilen Victor farklı bilimsel ve medikal gruplar tarafından incelenir. Psikolog Philippe Pinel tarafından çocuğa, eğitilemez idiot tanısı konur. Buna rağmen sağır ve zihinsel engelli çocukların öğretmeni J.M.G. Itard çocuğun eğitimini üstlenir. Victor okumayı, birkaç kelime söylemeyi ve emirlere itaat etmeyi öğrenir ama düzenli olarak konuşmayı asla öğrenemez. 1828 yılında ölür.

Madina

Minik Madina 3 yaşındayken terk edilmiş bir halde bulunur. Bulunduğunda sadece evet ve hayır kelimelerini söyleyebildiği ortaya çıkar. Konuşmaktansa ulumayı tercih eder Madina. Onu muayene eden doktorlar gelişiminde aksaklıklar olsa da, Madina’nın akıl ve beden sağlığının yerinde olduğunu açıklarlar. Büyüdüğünde büyük olasılıkla normal bir yaşamı olacağı bekleniyor.

Kamala ve Amala

Bekli de yabani çocuklarla ilgili olarak en popüler olanlar kurtlar tarafından büyütülen Amala ve Kamala’dır. 1920’de J.A.L. Singh adlı bir kişi, dişi bir kurt ve matlaşmış, uzun saçlı, insan görünümlü yavrularını görür. Ciddi bir plan ve hazırlıktan sonra bu iki yavru yakalanır. Sırasıyla bu kızlardan birisi 8 yaşında diğeri ise bir buçuk yaşındadır. Bir yetimhaneye bırakılan bu çocukların davranışları ve görünümleri kurt gibidir. Dört ayak üzerinde hareket ediyorlar ve dizleriyle avuç içleri nasır bağlamış durumdadır. Çiğ ete bayılmakta ve fırsatını bulduklarında çalmaktadırlar. Suyu dilleriyle içmekte ve yiyeceklerini çömelmiş vaziyette yemektedirler. Dilleri kalın ve kırmızı dudaklarından dışarı sarkmış ve kurt gibi solumaktadırlar. Geceyarısı asla uyumamakta, sinsi sinsi av arar gibi dolaşmakta ve ulumaktadırlar. Bir sincap gibi çok hızlı hareket etmektedirler ve onlara yetişip yakalamak çok güçtür. İnsandan tümüyle uzak durmakta ve eğer yaklaşılırsa dişlerini göstermektedirler. İşitme duyuları çok duyarlı ve bir etin kokusunu çok uzaklardan duyabilecek kadar koklama hisleri gelişmiştir. Gündüzleri çok iyi göremezken geceleri daha iyi görebilmektedirler. 1921’in Eylül’ünde ikisi birden hastalanır ve küçük olan Amala ölür. Sing Kamala’yı elinden geldiğince eğitmiştir. İki yılda ona yürümeyi ve tuvalet eğitimini vermiştir. Yinede heyecanlandığında ya da korktuğunda dört ayak üzerine gelmiştir. Yaklaşık üç yıl sonra Kamala yaklaşık bir düzine kelime öğrenebilmiştir. İlerleyen yıllarda kelime dağarcığı kırka kadar ulaşmıştır. Bununla birlikte kelimeleri telaffuzunda yaşıtlarına göre çok geridir. Genellikle kelimelerin yarısını söylemektedir. Örneğin Hintçe kedi (biral) demek için bil, tabak (thala) demek için tha demektedir.

Kuş Çocuk

7 yaşındaki “kuş çocuk” tüm yaşamını, kendisine evdeki hayvanlardan birisi gibi davranan annesiyle birlikte kuş kafesleriyle dolu bir apartman dairesinde geçirdi. 31 yaşındaki anne çocuğuyla konuşmaz ve onu kuş dilini öğrenmeye zorlayarak bir kuş gibi yetiştirir.

Galina Volskaya isimli bir sosyal uzman, çocuğu her yerde kuş pisliği bulunan iki odalı apartman dairesinde bulduklarını açıklar.

Talihsiz çocukla iletişim kurmaya çalışan uzmanlar, onun bir kuş gibi cıvıldadığını görünce hayrete düşerler. Dahası çocuk kollarını kuş gibi çırpmaktadır.

Yetkililer, çocuğu annesinden alarak bir tıbbi merkeze teslim ederler.

Vahşi Peter

Kuzey Almanya’da ormanlık bir bölgede avlanmaya çıkanlar aniden garip bir yaratıkla karşılaşırlar; yarı insan yarı hayvan bir hilkat garibesi. Dikkatlice bakınca anlarlar ki 12-13 yaşında bir oğlan çocuğudur karşılarında duran. Ama çocuktan ziyade kurda benzemektedir. Çıplak, kirli ve tepeden tırnağa kıllarla kaplı; saldırgan, öfkeli, diken üstünde. Doğar doğmaz ormana terk edilmiş, kurtlar arasında büyümüş bir can. Ağlarla, silahlarla etkisiz hale getirip yakalarlar. Üzerine bir şeyler giydirip derhal dönemin asilzadelerinden Hanover Dükü’nün karşısına çıkartırlar. Başköşeye oturturlar, ne de olsa onur konuğu sayılır. Masada onlarca seçkin misafir vardır; hepsi de soluğunu tutup oğlanı inceler. Nasıl yemek yiyecek acaba? İnsan gibi mi hayvan gibi mi? Soylu bayanlar gözlerini kırpıştırarak izlerler. Bu esnada oğlan, kimseye bakmadan yemeye başlar. Ekmeğe, hamur işlerine elini sürmez. Bol bol meyve, sebze ve çiğ et indirir gövdeye. Çatal bıçak kullanmayı bilmez, elleriyle yer. Peçete neye yarar anlamaz, ağzını avuçlarına siler. O şapır şupur sesler çıkartarak yedikçe masadaki bayanlar yelpazelerinin arkasına saklanır. Oğlana oracıkta bir isim verilir: Peter. “Vahşi Peter” nam-ı diğer. Tam bir sene boyunca zavallı Peter’ı eğitmeye, medenileştirmeye, sosyalleştirmeye çalışırlar. Bütün ısrarlara, azarlara, cezalara rağmen ehlileşmez; yatakta yatmaz, yerde uyur. Yastık yorgan kullanmaz, ister yaz olsun ister kış. Konuşmayı hiçbir zaman öğrenemez; hele okuma yazmayı zinhar.

Kitaplara, harflere korkuyla bakar, bilmediği bu cisimleri idrak edemez. Bir tek kendi ismini söylemeyi becerir, o kadar. “Yaşasın Kral” demeyi öğretmek için uğraşırlar, onu da eline yüzüne bulaştırır. Kelimeler ona göre değildir, güvenmez hiçbirine. Kurt çocuğa yürümeyi, oturup kalkmayı, selam vermeyi, kısacası toplum adabını öğretmek için hocaların biri gider biri gelir. Hepsi de havlu atıp, peş peşe istifa eder. Peter onlardan nefret eder. İlk fırsatta topuklayıp ormana kaçar, ait olduğu yere. Ama bırakmazlar. Bulur, yakalar, geri getirirler medeniyet denilen cehenneme. Bu sefer Londra’ya götürülür; orada da tıpkı Almanya’da olduğu gibi halkın ve kraliyetin büyük ilgisini çeker. İnsanlar seyretmeye gelirler akın akın. Kafesinde bir hayvan gibi teşhir edilir. Zengin ve muktedir çevrelerde dalkavuklar, yalakalar cirit atar bugün olduğu gibi o dönemde de. Bu tiyatro dekorunun ortasına bomba gibi düşer Peter. Para pul, şan şöhret, hiçbir şey umurunda değildir. Krala da hizmetçiye de bir davranır. Çıkarsız, hesapsız. İnsan ayrımı yapmaz, her şeyin yapmacık olduğu anlarda ve mekânlarda sahici olan tek şey odur aslında. Bu yüzden ondan hem “iğrenir”, hem de onsuz yapamaz olur asiller. Nitekim prenseslerden biri onu süs bitkisi gibi malikânesinde tutmaya kalkar. Bu arada edebiyatçılar, Peter ile tanışmak için kuyruğa girer. Yazar Jonathan Swift ondan etkilenir, hallerini gözlemler ve daha sonra tüm bunlar Gulliver’in seyahatlerindeki karakterlere ilham olur. Keza dünya edebiyatının en önemli kalemlerinden Daniel Defoe da Peter hakkında yazılar döşenir.

Sonunda Peter kendi haline terk edilir. Ne var ki artık ormanlara ait değildir, dönemez. Toplumla da yıldızı barışmaz. Arada bir yerde, kaygan ve kaypak bir arafta sıkışır kalır, hiçbir yere yanaşamaz. Bu arada içki içmeye başlar kahrından. Vahşi çocuk Peter büyümüş, alkolik olmuştur. Oradan oraya savrulur, gittiği her yerde ya sorun çıkarır ya yanlış anlaşılır. Başı bir türlü beladan kurtulmaz.

Hakkında arama emri çıkartılır. Bir ülkeden bir ülkeye, mütemadiyen sürgünde gider gelir. 72 yaşında son nefesini verir. Hâlâ konuşmayı öğrenememiş vaziyette, hâlâ bir yere ait olamadan.

Dişi bir kurt tarafından yetiştirilen iki kardeşi (Romulus ve Remus) konu alan ve içlerinden bir tanesinin bugün Roma olarak bilinen kente adını verdiği mitolojik öykü kısaca şöyledir:

Alba Longa krallığı, Aeneas , Ascanius ve Aeneas’ın torunu Silvius öldükten sonra, Numitor ve Amulis kardeşler zamanına kadar babadan oğula geçti. Miraslarını bölüşmeye karar veren kardeşler paylarını kurayla seçtiler. Biri Alba Longa kralı olurken diğeri Troya’nın onlara kalan altın, gümüş ve mücevherlerle dolu hazinesine sahip olacaktı. Krallığı Numitor kazandı; fakat Amulius tahtı ele geçirdi ve kardeşini Alba Longa’dan sürdü.

Amulius daha sonra Numitor’un oğullarını öldürdü ve kızını, evlenip tahta mirasçı çıkacak çocuk sahibi olmasın diye Vesta rahibesi yaptı. Ama kız yine de hamile kaldı ve ikiz oğulları Romulus ile Remus’u doğurdu. Çocukların babasının Mars olduğu iddiası, ne kendisini ne de çocukları kurtarabildi. Kral Amulius yeğenini hapsederek, bebeklerinin Tiber Irmağı’nda boğulmalarını emretti.

O sırada Tiber yağmur sularından taşmıştı. Bebekleri boğması emredilen hizmetkarlar olan Tiber’in gerçek yatağı yerine taşkın sularına bırakmanın yeterli olacağını düşündüler. İkizleri bir sepet içinde taşkın sularının kenarına bıraktılar.

Sel suları çekilince, ikizleri taşıyan sepet kuru toprağa oturdu. Tepelerden su içmeye gelen bir kurt onları buldu. Kendi sütüyle emzirerek bebeklere annelik etti. Bir kuş da ağızlarına küçük kırıntılar vererek beslenmelerine yardım etti.

Kralın çobanı bebeklerin bulunduğu yere tesadüfen geldi ve diliyle bebekleri yalayan sevgi dolu kurdu gördü. İkizleri klübesine getirdi ve karı-koca onları gençlik çağlarına kadar büyüttüler.

 

Exit mobile version