Kill Bill Filmini Dahi Utandıracak 7 Tarihi İntikam Hikayesi


Senaristliğini ve yönetmenliğini Quentin Tarantino’nun üstlendiği, başrollerinde Uma Thurman, Lucy Liu, David Carradine ve Michael Madesen’in yer aldığı 2003 yapımı “Kill Bill” serisinde, profesyonel olarak mesleği öldürmek olan bir kadının hikayesi anlatılır. İzlemeyenler için “spoiler” vermeden özet geçmek gerekirse; filmin baş karakteri “Gelin”, sevgilisi “Bill” tarafından yönetilen “Ölümcül Engerek Suikast Kadrosu”nun bir üyesidir. Fakat Bill’in çocuğuna hamile olduğunu öğrenince Gelin, bu hayatını sonlandırmaya karar vererek Texas’a kaçar ve genç bir adamla tanışır. Evlenmeye karar veren çiftin, suikast kadrosunun da yardımıyla öfkeli ve kıskanç Bill tarafından düğün provası gününde vurulmaları sonucu adam ölür, Gelin de komaya girer. Dört yıl sonra, Gelin komadan uyanır ve bebeğinin de gittiğini anlar. Bunun üzerine, bebeğini öldüren ve hayatını mahveden bu beş kişiden intikam almaya karar verir.

Özgün ve destansı böyle bir intikam hikayesinin sadece filmlerde ya da romanlarda olmadığını göstermek amacıyla derlediğimiz bu yazımızda amacımız, intikamı ya da intikam almaya çalışanları övmek değil, haklılıklarını savunmak da değil elbette. Tersine, aynı hataları tekrarlamanın ne derece yanlış olduğunu tarihten ders alarak vurgulamak bir yana; bu senaryoların en özgün ve yaratıcı olanlarının geçmişte bilfiil yaşanmış olduğu için artık tavsadığından, özgünlüğünü yitirdiğinden, ne derece sıkıcı olduğundan bahsediyoruz. “İntikam, soğuk yenen bir yemektir” diyerek, hayatının önemli bir kısmını, zamanını, aklını, sabrını, enerjisini intikam planlarıyla “harcayan” kardeşlerimize Simone de Beauvoir’ın şu veciz sözünü hatırlatalım: “Canımı yakanlardan intikam almayı düşünmedim hiç, hayat benden daha yaratıcı…”

1. Trung Kardeşler


Trung Trac ve Trung Nhi, Hanoi yakınlarındaki basit bir köyde yaşayan Vietnamlı onurlu bir generalin kızlarıydılar. Dövüş sanatları üzerine çocukluktan itibaren iyi bir eğitim görmüşlerdi. MS. 39’da Trac’ın eşi Thi Sach, vergi oranlarının artırılmasına isyan ederek Çin’le olan anlaşmayı bozdu. Bölgedeki Han Krallığı valisi ve savaş beyleri, Thi Sach’ı idam ettiler ve Trac’a tecavüz ettiler. Han Çinlileri, kendi geleneksel anlayışlarına göre, henüz otuzlarının başındaki dulun, kocasının yasını tutmak için inzivaya çekileceğini sanarlarken; Trac, tüm destekçilerini topluyor ve kardeşi Nhi ile birlikte bir isyan başlatarak çoğu kadınlardan oluşan yaklaşık 80 bin kişilik bir orduyla Çin’in üzerine yürüyor. MS. 40’da Trac, Kuzey Vietnam’ın kraliçesi, kardeşi Nhi ise onun baş danışmanı ve naibi sıfatıyla yaklaşık 65 şehir ve kasabaya hükmediyorlar. Çin’i yeniden birleştirmeye çalışan İmparator Guangwu, isyanı bastırması için Ma Yuan adlı ordusundaki en iyi generali görevlendiriyor. İki ordu, Kuzey Vietnam’ın kontrolü için bir yıl boyunca savaşıyor. Trung Kardeşler, orduyu fillerin üzerinde yönetiyorlar. Bu savaşın kahramanlarından olan Phung Thi Chinh hamile ve savaş sırasında doğurup, sırtında bebeğiyle Çinlilerle savaşmaya devam ediyor. Kadınlar kıçlarını açarak Çin ordusuna saldırmış ve onları şaşkınlığa uğratmışlar. Sonuçta MS. 43’te Ma Yuan, Trung Kardeşler’i yeniyor. Vietnamlılar, kendi kayıtlarında, kaçınılmaz yenilgi karşısında kraliçenin nehre atlayarak intihar ettiğinde ısrar ederlerken, Çinliler, Ma Yuan tarafından yakalanan Trac’ın idam edildiğini belirtiyorlar.

2. Boudica


MS. 60-61’de Roma’ya isyan eden Antik Britanya’nın Kelt kraliçesi Boudica hakkındaki bilgiler, Romalı tarihçiler Tacitus ve Cassius Dio’dan geliyor. MS. 30 civarında Camulodunum’da elit bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Boudica, 18 yaşındayken Kelt Iceni kabilesi kralı Prasutagus ile evlendi. Kocası öldüğünde, krallığını Boudica ve iki kızına bıraktı fakat Roma İmparatorluğu’nun başka planları vardı: Iceni’yi işgal ettiler ve kabileyi esir aldılar. Boudica ile kızları kırbaçlandı ve tecavüze uğradı. Tacitus, Boudica’nın ettiği intikam yeminini şu şekilde kaydetmiş; “Romalılların gururu ve kibri karşısında hiçbir şey güvende değildir. Onlar kutsallarımızı tahrip edecek ve bakirelerimizin bekaretini bozacaklar. Bir kadın, ben, bu savaşı ya kazanacak ya da mahvolacağım.” Diğer Kelt kadınları gibi Boudica da, dövüş teknikleri ve silah kullanımı dahil bir savaşçı olarak yetiştirilmişti. Roma yönetiminden bıkmış diğer Kelt kabileleri ile birlikte bir isyan başlattı. Lejyonların ikamet ettiği Camuladunum’u yerle bir edip sakinlerini katletti. Bu arada Britanya Valisi General Gaius Suetonius Paulinus, ordunun komutasına geçti ve sayıca az olmalarına karşın isyanı bastırmayı başardı. Boudica ve kızları yakalanmamak için zehir içerek intihar ettiler. Yine Tacitus’un belirttiğine göre; 3 Roma şehri tümüyle yok olmuş, o zamanlar Roma’nın hakimiyetinde olan Londra yakılmıştı. Boudica’nın kuvvetlerini yenmek için 3 Roma lejyonu gerekmiş, bu arada yaklaşık 70-80 bin Romalı öldürülmüştü.

3. Kievli Olga


Olga, Varyag kökenli bir ailenin çocuğu olarak, Pskov’da doğdu. Varyaglar, 8-9. yy’da Rus topraklarına gelen Vikingler olarak biliniyor. Kiev Rusları’nın başındaki İgor ile evlenen Olga’nın, Svyatoslav adında bir oğlu oluyor. 945’te Kiev Knezliği’ne bağlı Drevlianlar fazla vergi alındığı için isyan çıkarıp İgor’u öldürürler. Svyatoslav henüz 3 yaşında olduğu için, Olga naip olarak yönetimi devralır ve Rusya’nın ilk kadın hükümdarı olur. Drevlianlar, Olga’ya elçiler yollayıp, kendi prensleri Mal ile evlenerek yönetimi devretmesini isterler. Olga elçileri öldürtür. Drevlianlar’a bir mektup yollayarak evlilik teklifini kabul ettiğini, ancak prensin memleketine giderken kendisine eşlik edecek bir asilzade heyeti gönderilmesini ister. Drevlianlar en yüksek kademedeki asilzadeleri yollar. Olga bunları dostane bir şekilde karşılar ve temizlenmeleri için hamama yollar. Sonra da tüm kapıları kilitletip hamam binasını ateşe verir. Daha sonra Drevlianlar’ın ülkesine giderek ölen kocası için bir cenaze yemeği organize eder ve memleketin bütün ileri gelenlerini davet eder. Drevlianlar iyice sarhoş olunca da 5 bin Drevlian’ı öldürtür. Peşinden Kiev’e dönerek ordusunu toplayan Olga, kendisine vergi ödemeyen Iskorosten’i kuşatır. Drevianlar, Olga’ya elçiler yollayıp, tahttan vazgeçtiklerini, istediği kadar vergi vermeye hazır olduklarını söyleyerek “aman” dilerler. Olga kabul eder ve barışın simgesi olarak her evden bir güvercini hediye olarak ister. Kuşların ayaklarına yanan kağıt parçaları bağlatarak evlerine geri dönmeleri için serbest bırakır. Tüm şehir aynı anda alev aldığından hiç kimse yangını söndüremez. Kaçmaya çalışanlar, Olga’nın askerleri tarafından kılıçtan geçirilir, asilzadeler ise esir edilerek Olga’nın en sadık adamlarına hediye edilir.

4. Dante Alighieri


Boniface VIII, Papa olduğunda Floransa Cumhuriyeti’nin yarısı ondan nefret ederken yarısı da bu durumu sevinçle karşılamıştı. Papa, 1301’de arabulucu olarak Fransız prensi olan Charles de Valois’yi Toskana’ya tayin eder. Yerel bir politikacı olan Dante Alighieri bu durumdan işkillenir ve açıklığa kavuşturmak üzere Roma’ya gitmeye karar verir. (Dante işkillenmekte haklı, ortada entrikanın âlâsı dönüyor çünkü.) Papa, Dante’yi kişisel misafiri olarak bir süre Roma’da kalması için davet ederken bu arada Valois’ye silahlı bir orduyla Floransa’ya hareket etmesi, yönetimdekileri devirerek idam etmesi ve Papa yanlısı bir yönetim oluşturması gizli emrini verir. Boniface, Roma’ya gelen Dante’ye yüklü bir para cezası keser. Floransa’daki yeni konsey ise Dante’nin şehre dönmesi halinde ölüm cezasına çarptırılacağı kararını alır. Papa, Dante’yi öldürseydi muhtemelen kendine büyük bir iyilik yapmış olacaktı. Batı dünyasını derinden etkileyen İlahi Komedya’sının Cehennem kısmında Boniface’e özel bir yer ayıran Dante’nin parlak kafiye yeteneği ve ortak kullanılan bir İtalyanca ile eserini yazmasıyla herkes Boniface’in gerçek yüzünü görmüş oldu. O dönemin şartlarında bir papanın cehennem ateşlerinde yanacağını söyleyebilmek çok büyük bir cesarettir. Bununla da yetinmeyen Dante, yeryüzündeki papalık tahtını “boş” olarak tarif eder, Boniface’in papalığından “kan dolu kanalizasyon” olarak bahseder.

5. Enrico Dandolo


1171’de Bizans, küçük ama deniz ticareti sayesinde epey gelişkin bir şehir devleti olan Venedik Cumhuriyeti’ne uyguladığı zorbalıklarını artırarak, sebepsiz yere Venedik tüccarlarını tutukladı, mallarına el koydu ve bu uygulamalarını sürekli tekrarladı. Doğal olarak, Venedik bu duruma sinirlenmeye başlamıştı. Yine de Bizans İmparatoru Manuel Komnenos ile bir uzlaşmaya varmak adına Enrico Dandolo’yu Venedik elçisi olarak tayin etmeye karar verdi. Bizanslılar bir uzlaşmaya varmak yerine, Dandolo’yu kör ederek Venedik’e geri yollamayı daha eğlenceli bulmuşlar. Buna rağmen Dandolo, bir Venedikli’nin nasıl kör edileceğine dair yapılan kötü şakalara da katlanarak, Venedik elçiliği yapmayı 14 yıl boyunca sürdürmüş. Bizans’ın Dandolo’yu kör etmesinden ve halkına boyunduruk takmasından tam 33 yıl sonra, 1204’te Dandolo tepeden tırnağa silahlı olarak Venedik’ten döndü. Kostantinopolis’i harabeye çevirecek 4. Haçlı Seferi ordularının başındaydı. Şehir daha önce de defalarca kuşatılmış ama hiç düşmemişti. Fakat bu sefer, tüm şehir zaptedildi ve yağmalandı. 85 yaşında Venedik dükü olan Dandolo’ya seferden sonra imparatorluk teklif edildi, fakat o, kabul etmedi ve seferin Venedik’e sağladığı nimetlerle yetindi. Amacına ulaşan ve artık 90’larına gelmiş olan Dandolo, bu olaydan hemen sonraki yıl, Kostantinopolis’te öldü ve Ayasofya’nın üst galerisine gömüldü.

6. Pierre Picaud


Alexandre Dumas, “Monte Cristo Kontu”nu Pierre Picaud’un polis kayıtlarındaki hikayesinden yola çıkarak yazmış. 1807’de Pierre Picaud, hayatın kendisine sunabileceği tüm güzelliklere sahipti: Ayakkabı tamirciliği yaptığı düzenli bir iş, Fransız Rivierası’nın dışında sevimli bir ev, sıcak bir iklim ve varlıklı bir aileye mensup güzel bir sevgili. Sevgilisine evlenme teklif ettiğinde, ona kazık atmaya fırsat kollayan kıskanç üç arkadaşı; Loupian, Solari ve Chaubart; Pierre’i, İngiliz casusu olmakla suçladıkları bir mektup kaleme alarak polise yolladılar. Pierre tutuklandı ve hiçbir kanıt olmaksızın 7 yıl boyunca acımasız koşullara sahip Fenestrelle Kalesi’ne hapsedildi. Bundan daha kötü olan ise, Loupian’in, onun eski sevgilisiyle birlikte olmasıydı. Pierre’in hapishanedeyken nasıl zengin olabildiği konusundaki detaylar bulanık. Anlaşılan o ki, yakın dostluk kurduğu hücre arkadaşı “Baba Torri” ölürken, kendi servetini ona miras bırakmış. Pierre bu zenginliği, 10 yıl boyunca acımasızca kullandı. Eski arkadaşları teker teker gizemli bir biçimde öldürüldüler. Pierre, Loupian’ın kızını, kendisinin tutuklattırdığı bir suçluyla evlenmesi için ikna etti; kız sinir krizinden öldü. Sonra Loupian’in işyerini yaktı. Mücevher çalmaya ikna ettiği Loupian’in oğlu tutuklandı. Daha sonra Pierre, Loupian’ı bıçaklayarak öldürdü. Pierre sonunda kendisinin masum olduğunu bilen ama bunu polise söylemeyen dördüncü arkadaşı Allut tarafından kaçırıldı ve öldürüldü. Allut tüm hikayeyi, kendisi ölüm döşeğindeyken polise itiraf etmiş. Ölmeden önce tüm yaptıklarını Allut’a anlatan Pierre’in bugün hikayesini biliyor olmamızın tek sebebi, olayla alakalı herkesten intikamını almaya yetecek kadar uzun yaşamamış olması.

7. Cengiz Han


Hikayenin en “can alıcı”sını sona sakladık. Cengiz Han medeni olmaya çalışıyor ve ilk kez diplomatik bir ilişki kurmaya karar veriyor. Bir iyi niyet işareti olarak, İran’daki Harezmşah Hanedanlığı’na 450 kişilik bir kervan yolluyor. Maksadı; ülkesinde ticaret yapmasına izin verdiği Harezmşahların ülkesinde, Moğolların da ticaret yapması. Ancak Otrar valisi İnalcık, asıl niyetin şehrin stratejik bilgileri hakkında casusluk yapmak olduğunu iddia ederek kervanın mallarına el koyuyor ve birkaç Moğol tüccarı öldürüyor. Cengiz Han bu noktada komşularına ikinci bir şans tanımış. Harezm Sultanı Alaaddin Muhammed’e elçiler yollayarak zararın giderilmesini ve İnalcık’ın teslim edilmesini istiyor. Sultan, gönderilen Moğol elçilerinin sakallarını yaktırıyor ve baş elçinin de kafasını kestiriyor. Bunu öğrenen Cengiz Han, 1219’da yaklaşık 200 bin kişiden oluşan ordusuyla sefere çıkıyor. Önce Otrar’a saldırıyor; 6 ay süren kuşatmanın sonunda şehri ele geçiriyor ve İnalcık’ın ağzına erimiş gümüş döktürüyor. Daha sonraki hamlesi o zamanlar tüm İslam dünyasının kültür ve ticaret merkezi olan başkent Semerkant. Cengiz Han, 400 bin kişilik Harezmşah ordusunu telef, şehri de resmen dümdüz etmiş. Tüm nüfusun en az yüzde 75’i kılıçtan geçirilmiş. Tariflere göre şehirde cesetlerden dağlar oluşmuş ve hatta kediler köpekler dahi öldürülmüş. İmparatorluğu tarihe karışırken kaçan Muhammed, peşindeki 20 bin asker tarafından Hazar Denizi’ne kadar kovalanmış ve oradaki bir adada açlıktan ölmüş. İşte Cengiz Han’ın elçileriyle alay etmenin ve öldürmenin bedeli.

BONUS: Law Abiding Citizen (Adalet Peşinde)


2009 yapımı, başrollerinde Gerard Butler ve Jamie Foxx’u zevkle izlediğimiz bu filmde, karısı ve kızı gözlerinin önünde tecavüz edilerek öldürülen bir adamın, sadece bunu yapanlardan değil; bozuk adalet sisteminden aldığı intikamı seyredeceksiniz. Senaryo, hatırı sayılır biçimde zekice kurgulanmış.

Yararlanılan Kaynaklar: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14.

Exit mobile version